KURULUM

METİN

1960’lı yıllar, dünya sanatında ve özellikle öncülük eden Amerika’da sanatçıların geleneksel yöntemlerin ötesini aradıkları, tual ve yüzey boyamasını aşma gayreti içinde oldukları, iki boyuta rölyef etkisi kazandırma çabası ile çeşitli malzemeleri kullanarak doku kazanımı sağladıkları, hatta tualin dışına çıkarak ilk canlı performansları, yeni bir ifade biçimi olarak sanat alanına kazandırdıkları, sanatın varlık sebeplerini sorguladıkları, sancılı bir arayış dönemidir. Bu dönemde Duchamp ve Dada’yı yeniden irdeleyerek, Pop Art’tan, Performans Sanatı’na, Kavramsal Sanat’tan, Arazi Sanatı’na uzanan geniş bir yelpazede yeni oluşum, malzeme, yöntem ve biçim kaygılarına tanık oluruz.

Bu yenilikçi süreçte, sanatçıların odağa koydukları en mühim gayret ise, izleyiciyi sürecin içine çekmek, dahil etmek, sanatın edilgenliğinden, etken bir alan ve deneyim ortaya koyarak, izleyeni sanat yolu ile sarsmak ve dönüştürmek gayretidir. Bu şok edici, sarsıcı deneysel süreçte kimi zaman politik içeriklerin de kullanılması söz konusudur.

Tosun Bayrak’ın avangard bir sanatçı olarak 1960’larda asıl sanat kimliğini kazanması tam da böylesi bir iklimden doğar. 1960’lı yılların ilk yarısına dek boyadığı ve çeşitli asemblajlarla boyut ve hacim kazanan tualleri, 1960’ların sonlarına doğru yerini sokak ve seçilmiş mekanlarda gerçekleştirdiği çarpıcı performanslara bırakır.

1968’de, Riverside Müzesi Bahçesinde gerçekleştirdiği “Bir Araba’nın Ölümü” başlıklı performansta kullandığı malzemeler ve yarattığı etki ile izleyiciyi şoke eden Bayrak, özellikle de Vietnam Savaşı’nın etkilerinin politik iklimi biçimlendirdiği bir ortamda toplum üzerinde sorgulayıcı ve derinden sarsıcı bir güç yaratır. 25 Şubat 1968 tarihli makalesinde New York Times sanat yazarı Grece Glueck, performans hakkında uzun bir makale kaleme alır ve söz konusu performansı, sanatın amacının dışında rahatsız edici bulan izleyicilere “savaş zamanı insanların aklını başından alan bu tür görüntüleri insanların görmek istemediğini ama gerçeğin tüm çıplaklığı ile göz önüne serilmesi gerektiğini savunan sanatçının, seçtiği dilin sanatını gerçekleştirme yöntemi olduğunu” aktarır.

Takip eden yıllarda ardı ardına ses getiren sokak performanslarında Tosun Bayrak, sunduğu sanat ile gittikçe artan bir dozda izleyicileri her seferinde yeniden ve derinden şok etmeye devam eder. 1970’de Soho’da yer alan Sunread Galeri’de gerçekleştirdiği “Harpte Ölmüş Bir Asker’in Cenaze Töreni” başlıklı performansta izleyicinin karşılaştığı deneyim yine son derece sıra dışıdır. Canlı kertenkele, kurbağa, sülük, yengeç ve yanısıra çürümüş etler kullanılırken, bir horozun kurban edilmesi ve bir keçiye cinsel istismar gibi temalar içeren performans ve izleyicilere sunulan ikramın akıl almaz içeriği kuşkusuz Vietnam Savaşı ile gözlerimizin önünde cereyan eden insanlığa dair bir sorgulamanın mesajlarını içermektedir. Bayrak, kullandığı malzeme ve yöntemin ortaya koyduğu dilin sembolizmini, “kaybedilmişleri vurgulamak, doğmamışları var etmek, boşa dökülen kanları göstermek, şehvetle sevişmeyenleri ortaya koymak, kendi çocuklarımızı kendi ellerimizle yememizin bir sembolizmi” şeklinde ifade eder.

“1971 yılının sonbaharında New York’ta gerçekleştirilen, Charlotte Moorman’ın düzenlediği ve John Lennon ve Yoko Ono’dan Naim June Paik ve Billy Kluver’e kadar çok sayıda ismi bir araya getiren Avangard Festivali’ni izleyen bir sanat muhabirinin yazdıkları, Tosun Bayrak’ın sanatının o yıllarda nasıl algılandığına dair ipucu verir: “Bir anda Amerikan milli marşını duydum. Marşın eşlik ettiği eserin sahibi, kendisi ortalıkta görünmeyen bir ve tek, ultra-sofistike Tosun Bayrak’tı tabii. Onun da katkısı, bembeyaz bir masa örtüsü üzerinde hayvan bağırsakları, derisi yüzülmüş kanlı kuzu başları, idrar dolu bir pisuar ile taze, kokulu dışkı dolu bir sürgüydü. Fakat Bayrak’ın avangarda yönelik bu tarihsel katkısına pek yaklaşabilen yoktu’’ diye yazar. Bayrak’ın bu dönemki yapıtlarında sunduğu işkembe, kelle, paça(!) şokunu, Julia Kristeva’nın “abject” kavramı bağlamında değerlendirmek, belki biraz daha anlaşılır bir pencere açar. Türkçeye “igrenç” olarak çevrilen bu kavram, iğrenmek anlamından öte, sınırlara, konumlara, kurallara -özneye ve öznellik haline- ihlal edeni tanımlar. Aslında insanın kendi bedensel bütünlüğünü ruhsal anlamda kurmak/korumak adına, kendinden iğrenerek uzaklaştırdığı yine kendidir: Kendinden saymadığı yine kendi bedeninden kopan, kendi bedenidir. Tosun Bayrak da söz konusu enstalasyonları ve performanslarıyla ilgili olarak değerlendirmelerinde sık sık benzer bir yorumda bulunur: “Bizim maksadımız, insanlara, dışardan bakınca birşeye benziyoruz, ama içimizde neler var: Damarlar, kan, irin, et, kemik, bağırsak... Bakın ne mal olduğunu anlayın, gururu bırakın demekti” şeklinde açıklar.”

“Gerçekten de şaşırtmayı, dahası şok etmeyi başarmış bir sanatçı olduğuna kuşku yoktur. Fakat bugünden baktığımızda sanatının esas ilginç boyutu, “Amerika’da herkesi şaşırtan Türk” hikâyesi değil, Amerika’ya, Türkiye’ye, modern kimliklerin oluşum süreçlerine ve gelenekselin yapıbozumuna, yüzyılın ikinci yarısında Soğuk Savaş psikolojisine, toplumların kültürel ve psikolojik olarak nasıl kurulduğuna, nasıl bölündüğüne, kültürel ve ruhsal yansımaların görsel kültürü nasıl şekillendirdiğine dair birtakım kültürel yansımaların ve temsil dinamiklerinin sanatla ilişkisini gündeme getiriyor oluşudur.“

Ahu Antmen

KİTAP

Yayınlayan: Millî Reasürans T.A.Ş.
1. Baskı, 1000 adet
ISBN: 978-605-65517-6-5
Organizasyon: Millî Reasürans Sanat Galerisi
Yazı ve Söyleşi: Ahu Antmen
Sanatçı Biyografisi: Oğuz Erten
Grafik Tasarım: Ulaş Uğur
Çeviri: Nazım Hikmet Richard Dikbaş
Çeviri Edit: Güzide Celestin, Zehra Lçowenthal, Ken Yarmey

Fotoğraflar: Arcan, Tahsin Aydoğmuş, Ricardo Barros
Haseen Hashim, Adem Özkul, Boris Smirnov, David Troy

Baskı Öncesi ve Baskı: Mas Matbaacılık

UYARI

Bu İnternet Sitesi içeriğinde yer alan tüm yayınlar Milli Reasürans Sanat Galerisi'ne ait olup izin alınmaksızın kısmen veya tamamen kopyalanamaz, başka bir yere taşınamaz, her ne şekilde olursa olsun yayımlanamaz ve kaynak gösterilmeksizin kullanılamaz. Bu hususu ihlal eden kişiler hakkında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan hukuki ve cezai yaptırımlar uygulanarak yasal işlemler başlatılır.

SÖYLEŞİ

Art Tv

Sergi Söyleşisi

Trt World

Haberler.com

Habertürk

BASINDAN